30 Eylül 2010 Perşembe

Kayıp Şehir Atlantis

Atlantis kıtasının en canlı aktarıldığı yer, Platon’un eski Mısırlıların Atlantis miraslarına ilişkin inançlarını da kapsayan ‘Critias’ ve ‘Timaeus’ diyalogları. Platon’un, ‘Timaeus’ adlı diyalog kitabında piramitlerin kaynağı olduğu öne sürülen efsanevi Atlantis kıtasıyla ilgili verdiği bilgiler Atlantis konusuyla ilgilenenlerin çıkış noktaları olmaya devam ediyor :

‘Bugün Herkül sütunları diye adlandırılan yerin ötesinde bir zamanlar büyük Poseidon denilen büyük bir kıta vardı. Bu kıta Asya ile Libya’nın toplamından dahi büyüktü. Genişliği üç bin mil, uzunluğu iki bin mil idi. Bu kıtadan başka adalara geçiliyor, bu adalardan da gerçekte bu adla adlandırılan denizi çevreleyen kara parçasına geçilebiliyordu.’

Platon’un ‘Critias’ söylevine göre Atlantis bir Tsunami dalgası yüzünden yok olmuştu. Platon’un anlatımına göre Atlantis’te yüksek ve görkemli dağlar, göller, nehirler, yemyeşil ovalar, zengin ormanlar vardı. Madenler boldu ve ‘orichaic’ denen ateş gibi parlayan bir madenden söz ediliyordu. Tüm Atlantis adası halka şekinde iki kara parçasıydı ve adaların aralarında sular yer alıyordu.

MISIR’IN ATLANTİS BAĞINTISI

III. Ramses’in yazdırdığı yazılarda Atlantislilerin ‘büyük su dairesi üzerindeki kara parçasından ve adalardan dünyanın ucundan, dokuzuncu kuşaktan geldikleri’ anlatılıyor. 9. Kuşak da eski Mısır, Yunan ve Roma’da kullanılan coğrafi bölümlere göre 52. Ila 57. Kuzey enlemleri arasında kalan bölgedir.

Atlantis konusunda sayısız makalesi bulunan Okültist White Eagle şöyle söylüyor:

‘Atlantislilerin inşa ettikleri muazzam binalardan günümüze kalan birkaç örnek vardır. Mısır’ın büyük piramitleri ile Ingiltere’deki Sthonage, Atlantis mimarisinin örnekleridir. Ayrıca, diğer ülkelerde de bugün çözülemeyen arkeolojik sırların çoğu Atlantis’e dayanır. Atlantisliler maddenin yapısını anladıkları için, madeyi dezentegre edip tekrar maddi form haline getirebiliyorlardı. Bu binaların inşasında kullanılmış olan devasa taş bloklar, önce demateryalize ediliyor, arzu edilen noktaya götürülüyor ve sonra tekrar metaryalize ediliyordu. Bu dünyanın maddesi, güneş enerjisi tarafından tutulur. Maddenin bir arada tutuluş şeklini keşfettiğiniz takdirde, artık maddeyi dezentegre edebilir ve arzu ettiğiniz şekilde onu yeniden elde edebilirsiniz.’

Bir başka okült uzman Marcio Moore göre ise Atlantis kültüründe ekonomi, güneş enerjisine dayanıyordu. Güneşin ışınımı, lazer benzeri kristaller tarafından ısıya, ışığa ve tahrik gücüne dönüştürülüyordu. Moore’a göre gerçek Atlantis, güneş sisteminin bir başka yerinde mevcut olup, dünyadaki Atlantis, ölmekte olan bir gezegenin halkını barındırmak üzere kurulan bir koloniydi. Atlantis’in nihai yok oluşu yaklaşı 12 bin yıl önce, bir dizi afetler sonucunda meydana gelmişti. Bu akıbeti çabuklaştıran, doğanın herhangi bir kaprisinden çok, Atlantislilerin kendini beğenmişlik ve açgözlülükleri olmuştu. Dünyasal güçlerin nazik dengesi, kendine emanet edilen güçleri Atlantislilerinahlaksızca suistimal etmesi sonucunda bozulmuştu. Atlantisli din adamları yaklaşmakta olan afetle ilgili olarak uyarılmışlar, halkı da uyarmışlardı. Moore’a göre afetle ilgili imalara kulak verenlerin bir kısmı bugünkü Moğolistan’a , Hindistan’a, Tibet’e, Orta ve Güney Amerika’ya ulaşmışlardı.

Ünlü tarihçi Renan ise oldukça şaşırtıcı bir şekilse Mısır sanatının gençlik dönemi olmadığı iddiasında bulunarak Mısır uygarlığı ile ilgili şüphelerini şöyle dile getiriyordu:

‘Mısır, sanki bu ülke gençlik dönemini hiç yaşamamış gibi, daha başlangıçta olgun, yaşlı ve mitolojik ve kahramanlık çağlarından tamamen yoksun gibi görünmektedir. Mısır uygarlığının bebeklik çağı ve sanatının da kadim dönemi yoktur. Mısır uygarlığı daha o zaman olgundu.’

Heredot da şaşırtıcı bir şekilde, ‘Euterpe’ adlı eserinde Mısır rahiplerinin yazılı tarihinin kendi zamanından 12 bin yıl öncesine kadar gittiğini belirliyor. Yani Atlantis’in batışına kadar.

‘5400 yıl önce, Mısır’daki Siyen(Aswan) kenti tam olarak Yengeç Dönencesi’nin altına rastladığı dönemde inşa edilmiş olan Siyen Duvarları, tam güneşin gündönümü anında, öğle vakti, güneş komple bir disk halinde bu duvarların üzerinden yansırken görülürdü. Günümüzde, Avrupa’nın bütün bilim adamları bir araya gelseler bunun bir benzerini yapamazlar.’ diyor tarihçi Keneally ‘Tanrının Kitabı’ adlı eserinde.

ATLANTİS NASIL YOK OLDU?

Otto Muck’un birkaç Rus otoritesince de destsklenen kuramı, dev bir asteroidin Dünya’ya çarpıp eksenini etkilediği kuramı. ‘Parçalanmış Porto Rico Platosu’ndan artakalan gövdenin yakınlarında aşağı yukarı 7000 mil derinliğinde iki büyük çukur vardır. Bu çukurlar parçalanmış kıyı bölgesinin merkezinde, batışından önce Gulfstream’e engel olan Platon’un Atlantisi olarak tanımladığımız denizaltı kara kütlesinin güney sırtı yakınlarındadır. Derinliği 9000 mili bulan Porto Rico hendeği, merkez felaket alanının güney kesimini çevrelemektedir. Bu bölgede okyanus yatağının incelenmesi, zincire yeni halkalar eklememizi sağlayacaktır.’

Belli başlı kurumlarca kabul edilen yazılı tarih döneminde bu tür bir kayda rastlanmadığına göre, Dünya’nın böyle çarpmaya uğraması olasılığı nedir? 1937 Ekiminde bir planetoid dünyaya yalnızca 5,5 saat mesafeden geçti. 1989 başlarında çapı 1 mil olan bir asteroid dünyanın 500 bin mil(805 bin km.) kadar uzağından geçti. Bu doğal asteroid çarpsaydı ne olurdu? Cevap son derece basit: Devasa dalgalar oluşacak, dünyanın ekseni olasılıkla değişmeye uğrayacak, bu da küre ölçeğinde büyük iklim değişikliklerine yol açacak, dünya ölçeğinde kıtlık başgösterecek ve milyonlarca insan ölecekti.

Yeryüzü dışından gelen nesnenin asteroid değil de bir kuyruklu yıldız olduğu iddiası da pek çok destekçi bulmuştu. Gerek Eskimolar, gerekse Çinlilerde dünyanın Tufan’dan önce nasıl şiddetle yana yattığına dair efsaneler bulunuyor. Eğer dünyanın kabuğu gerçekten hareket edebilir özelikte ise, büyük bir çarpışma, gezegenin Güneş ve Ay’a ilişkin olarak farklı bir açıya oturmadan önce ekseni üzerinde kaymasına yol açabilir. Bu da kısa sürede yaşanacak büyük iklim değişiklikleri demektir.

ATLANTİS ŞİMDİ NEREDE?
Bazı bilim adamları son buzul döneminde önceki uzak çağda yeyüzünde sonraki kuşakları bir hayli etkileyen tek bir kavmin yaşadığı kanısında. Efsaneye göre Atlantis kıtası bir zamanlar Pasifik Okyanusu boyunca uzanan ve Mu adı verilen daha büyük bir kara kütlesinin parçasıydı. Bu kıtaya daha sonra Atlantisbilimci Scatler Lemuria adını verdi.

Diğer taraftan Atlantis’in şu an Antarktika’da olduğunu düşünenler de yok değil. Bazı kayıtlara göre Kuzey Avrupa ve Gröndland’ın belli kesimleri, ılıman bir iklime sahipti. Içinde bulunduğumuz yy’da, binlerce yıl öncesine dayanan ve bir kısmında Antarktika’nın buzlardan arınmış olarak gösterildiği çizimlerden kopya edilmiş haritalar da bulunuyor. Eğer kutupların konumu sapmaya uğramışsa, bugün buzlarla kaplı yerler ılıman bir iklime sahip iken, sözü çok edilen ‘buzul çağları’ günümüzün ılıman bölgelerini etkilemiş olabilir. Bu varsayım Atlantis’in konumu hususunda yepyeni bir araştırma konusu. 

İstanbul’un Tılsımlı Yerleri


Yaklaşık 3 bin yıllık tarihinde birçok medeniyetlere evsahipliği yapan İstanbul, tarihte çeşitli belalardan korunmak için “tılsımlı” anıtlara emanet edilmiş.

Kadir Has Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi, kültür tarihi araştırmacısı Süleyman Faruk Göncüoğlu’nun Eminönü Belediyesi’ne hazırladığı ”İstanbul’un İlkleri ve Enleri” adlı kitabında Bizans İmparatorları Yanko, Vezondan ve Konstantinus’un kenti türlü belalardan korumak amacıyla diktikleri 15 tılsımlı anıta yer verildi.

Kitapta bu tılsımlı sütunların ”kenti kötülüklerden, hastalıklardan, depremden ve yılan, çıyan, akrep, kurt gibi hayvanlardan koruduğu, karı-koca kavgasını bitirdiği, insanları sağlıklı ve genç kıldığı kaydedildi.

İstanbul’da Suriçi’nde bulunan 15 tılsımlı anıt ile dikilme nedenleri ve söylenceleri şöyle:

-Arkadius Sütunu: Avratpazarı’nda (Cerrahpaşa) bin parça beyaz mermerden yapılan merdivenli yüksek sütundaki peri yüzlü heykelin yılda bir defa bir feryat kopardığında yeryüzündeki kuşların heykelin etrafında döndüğüne inanılmış. Bu kuşların binlercesinin yere düştüğü ve bunların halk tarafından yendiği de söylenceler arasında yer alıyor.

-Çemberlitaş: Tavukpazarı denilen (Çemberlitaş) yerde bulunan kırmızı renkli som mermerden yapılan bu sütunun hanedanı kötülüklerden, hastalıklardan ve fesattan koruduğuna inanılmış.

-Kıztaşı: Saraçhane’de Büyük Pozantin’in kızının mezarı üzerine dikilen bu tılsımlı sütunun, imparatorun kızını yılanlardan, çıyanlardan ve karıncalardan koruduğuna inanılmış.

GENÇLİK ATEŞİ

-Altımermerli Sütun: Altımermer (Kocamustafapaşa) denilen yerde herbiri eski bilginler tarafından altı adet mermerden yapılan ve üzerinde sinek, leylek, horoz ve kurt resmi bulunan sütunun kenti sivrisinek ve kurtlardan koruduğuna inanılmış.

Ayrıca, leyleğin yılda iki kere çığlık attığı, birinci çığlıkta bir anda kentin leyleklerle dolduğu, ikinci çığlıkta da tüm leyleklerin ortadan kaybolduğu, horozun 24 saatte bir öterek bütün horozlara önderlik ettiği de söylenceler arasına girmiş.

-Genç bir erkek ve sevgilisinin birbirleriyle kucaklaşmış haldeki tunçtan heykeli de, kavga eden karı-kocadan biri heykeli kucakladığında hemen barıştıklarına inanılırmış.

-Bilgin Calinus’un beyaz mermer üzerine yaptırdığı ihtiyar adam ve kadın resimli heykelinin ise, geçinemeyen bir erkek ile kadından birinin heykeli kucakladığında hemen boşanacaklarına inanılmış.

-Sultan Beyazıt Hamamı’nın altında bulunan dört köşeli sütun: Bu sütun sayesinde kente veba hastalığının girmediğine inanılmış.

-Tekfur Sarayı’ndaki tunçtan ifrit heykeli: Bu heykelin yılda bir kez etrafına ateş saçtığı, bu ateşten bir kıvımcım alabilen kişinin çok sağlıklı yaşadığı ve genç kaldığına inanılmış.

DEPREM ÖNLEYEN MIKNATIS

-Zeyrek’te Hazreti Yahya Kilisesi bitişiğindeki mağara: Her kış ”koncoloz” denilen cadıların bu mağaradan çıkarak, arabalara binip şehri dolaştıklarına inanılmış.

-Ayasofya’daki dört sütunlu anıt: Azrail, Cebrail, İsrafil ve Mikail resimleri bulunan bu sütunların her birinin ayrı bir tılsım olduğuna inanılmış.

-Atmeydanı’ndaki Milyobar (Örme Sütun) anıtı: 300 bin taştan yapılma bu sütunun tepesinde bulunan çok güçlü bir mıknatıs sayesinde İstanbul’un depremlerden korunduğuna inanılmış.

-Sultanahmet’e dikilen Burma Sütun: Üç başlı ejderha şeklinde olan bu sütunun başının biri bir yeniçeri tarafından kılıçla koparıldıktan sonra tılsımın kısmen bozulduğu ve İstanbul’da birdenbire akreplerin görüldüğüne inanılmış.

28 Eylül 2010 Salı

Andromeda Bilgileri


AY’IN BİLİNMEYEN TARİHİ

İlginç zamanlarda yaşıyoruz. Hepimiz ülkelerimize ve dünyamıza ortak ilgiyi paylaşıyoruz. Yeni ve görülmemiş bilgiler ve keşifler paylaşılırken geçici bir ilgi gösteriyoruz, sonra o ilgi günlük yaşama katılıyor. Sizinle Ay ve Güneş Sistemimiz ile ilgili bilgiyi paylaşmak istiyorum. Bu bilgi bana Andromeda’lı Kozmonotlar tarafından aktarıldı. Bu bilgi hem fiziksel hem de telepatik temaslar ile verildi. Aşağıdakiler ayımızın Andromeda perspektifidir.
Ayımızın Dünyanın birçok yeri ile karşılaştırılabilir bir atmosferi vardır. Görülebilir ve gizli taraflardaki büyük kraterlerin çoğunda, atmosferin Dünyadaki deniz seviyesinden daha yoğun olduğu söyleniyor. Ayın kuzey kutbunda küçük çıkışlar (çıkış kapısı) var ve kabuğu çok ince. Bazı yerlerde sadece 33,79 km kalınlıkta, diğer yerlerde 56,315 km kalınlıkta.
Bize ayın kuru olduğu söylendi. Gobi Çölünden bir milyon kat daha kuru. Andromeda’lılara göre bu nerede olduğunuza bağlı. Ayın görülmeyen tarafında birçok deva boyutta büyük yer altı gölleri olduğunu söylüyorlar. Yüzeyde gizli tarafta sulama ve toprak oluşumu gerçekleşiyor, ama gündemi gizlemek için görünür tarafta yeraltında gerçekleşiyor.
Apollo 15 gizli tarafta ortaya çıkan su buharı bulutlarını keşfetti ve resimlerini çekti. Eğer ayın fazla atmosferi yoksa bu çok garip ve olağandışı olurdu. Çünkü bulutlar imkânsız olurdu.
Ay toprağının yaşı 6,2 milyar yıldır ve Dünyada bulunmayan bileşenlerden ve kimyasallardan oluşur. Gerçekte, keşfedilen bir çok kimyasal bileşen var, ama bunlar halktan gizleniyor. Keşfedilecek çok şey var, çünkü bilimimiz henüz yeteri kadar ileri değil. Ay toprağı, ayın dağlarını ve kraterlerini oluşturan kayalardan gelmedi. Bu bazı ay bilimcileri tarafından biliniyor. Ancak, bundan söz edilmiyor, fısıltı ile konuşuluyor. Öyleyse, toprak nereden geldi?
Andromedalılar toprağın ve çoğu kayanın Ursa Minor'den geldiğini söylüyor. Ursa Minor'un yeri, Orion dilinde "CHOWTA" denen bir güneş sistemidir. Bu ikili bir güneş sistemidir. Bizim sistemimiz ile birçok benzerlikleri vardır. "CHOWTA" çok büyük bir sistemdir, 21 gezegen ve 47 uydusu vardır. Bizim ayımızın bu sistemdeki 17nci gezegenin etrafında yapıldığı söyleniyor.
Ayın kabuğunun bazı bölümleri radyoaktiftir. Apollo 15 bunu keşfetti. Özellikle Apennine dağları yakınında. Okumalar neden bu kadar sıcak? Andromedalılar bunun nedeninin dünya hükümetinin (gizli hükümet) inşa ettiği uzay gemisi için yakıt stoku olarak yeniden kullanılmak üzere oraya getirilmiş olan bazı nükleer atıklar olduğunu söylediler. Ancak, nükleer yakıt kullanan gemilerin çoğu şimdi kullanılmıyor.  Öyleyse, Ay buraya nasıl getirildi?
Andromedalıların bana söyledikleri şu; bir asteoridin kuyruğuna konuldu, asteroid ayı güneş sistemimize getirdi. Bu aynı asteroit galaksimizin bizim bölümünde 25,156 Dünya yılında dönüyor. Andromedalılar ayın kendi tarihinde 1,8 milyon Dünya yılı içinde periyodik olarak iskân edildiğini (aya yerleşildiğini) söylediler.
Ayın içi boştur. Et?ler ve daha sonra Dünyadan gelen insanlar tarafından inşa edilen dev yeraltı yapıları içerir. Ayın kabuğuna yedi giriş vardır ve yer altı üsleri vardır. Muhafazakâr bilim adamları neden bu kadar çok kraterin boyutlarına rağmen bu kadar sığ göründüklerini merak ettiler.
Andromedalıların söylediğine göre, bunun nedeni yüzeyin çoğunun dairesel bir uzay sorgucunun (doruk) metalik kabuğu üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Sığ ama büyük bir krater örneği Gagarin krateridir. Bu krater kabaca 30 km uzunluğundadır, ama sadece 8 km derinliktedir. Yüzeydeki krater şeridindeki çarpma ve boyuta dayanarak, derinlik 4 ? 6 kat fazla olmalıdır. Gerçekte, tüm kraterler aynıdır; çok sığdırlar. Bilinen bilime meydan okurlar.
Kraterlerin çoğu yapay olarak yaratılmıştır. Andromedalılar uzak taraftaki kraterlerin çoğunun aslında bir zamanlar kubbeli şehirler olduğunu ve 113,000 yıl önceki bir savaş sırasında yıkıldığını söylediler. Çoğu kubbeli şehirler olarak kullanıldı ve diğer büyük kraterler 200 gemiyi barındırabilen uzay gemisi hangarı olarak kullanıldı.
Yüzeydeki üsler küçük bir şehre eşit olan 9 kubbeli şehirden oluşurdu. Küçük göller veya havuzlar
yüzeyde yayılmıştı. Bu kubbeli yapıların kalıntıları NSA astronotları (National Security Agency Ulusal Güvenlik Ajansı), Rus astronotlar ve NASA Apollo astronotları tarafından keşfedildi. Ayın gerçek askeri kompleksi şimdi yeraltındadır. Bu uzaylı ve İnsan üssüne girişler her iki kutuptadır, Taurus Dağları, uzak taraftaki Jules Verne krateri ve Archimedes. Bunlar orijinal girişlerdir.
Kara hükümet daha çok giriş oluşturdu ve şu anda yeraltı kompleksini genişletiyor. Genişleme Dünya Düzeni için özel bilimsel ve askeri gündemlerin operasyonu içindir. Andromedalılar ayrıca bunun galaksinin bizim bölgemizde gerçekleşen bir isyanı sona erdirmek için gerekli olana dek askeri bir ileri karakol olduğunu ifade ediyorlar. Personel Reptilian, yarı insan/yarı reptilian ve insan olarak bilinenlerden oluşuyordu.
Ayın yüzeyindeki orijinal yapılardan çoğu Andromedalıların "Kara Cemiyet Çatışması" dedikleri çekişme sırasında yıkıldı. Bu gizli bir cemiyet oluşturan farklı sistemlerden insanların ve Orion İmparatorluğunun savaşı idi.
En ağır yıkıma uğrayan taraf bizim gördüğümüz görünen taraf idi. Yıkıma, Ayımız şimdi tahrip olmuş bir gezegen olan Maldek'in yörüngesinde yerleşik iken parçacık ışın silahları neden oldu. Şimdiki Ayımız Maldek’in yörüngesindeki iki aydan biriydi. Bana ikinci ayın Phobos olduğu söylendi. Onun da üzerinde yıkıntılar var.
Ayın yüzeyinde her tarafa yayılmış olan cam bir zamanlar var olan Kubbeli şehirlerden geldi. Bu noktada ayın yerçekimine nasıl sahip olduğunu açıklamak istiyorum. Bu Andromeda bilimidir.
Güneşimiz elektromanyetik spektrumda çok yüksek nüfuz edici radyasyon üretir. Bu frekans yaklaşık saniyede bir trilyon devirdir. Bu frekans infrared ve radar bandın alt kısmında yerleşiktir. Yerçekimine neden olan gezegenlerin dönüşü değil, güneşten gelen bu radyasyondur. Andromeda bilimi, 47 km genişliğindeki ve güneşe maruz kalan herhangi bir gezegen gövdesinin yerçekimi alanına sahip olacağını iddia ediyor. Kendi ekseninde dönmese bile.
Andromedalılar bana aşağıdaki olaylar serisini anlattılar. Bu bilginin kaydedilmiş olduğunu söylediler. Bunu henüz görmedim. Doğruluğu inancında bu bilgiyi size aktarıyorum.
Ayın yüzeyine vardıklarında, NSA astronotları, tur rehberleri olan Griler ile birlikte Reptilian benzeri varlıkların ve insan varlıkların kalıntılarının ve iskeletlerinin bulunduğu yer altı yapılarına götürüldüler. Ayrıca, eski Orion teknolojisi keşfedildi. Bu bölge Andromedalılar tarafından Jules Verne kraterinin altı olarak bildirildi. Andromedalılar ayın gizli tarafının altındaki bu yapının boyutunun yaklaşık New York eyaleti kadar olduğunu söylüyorlar.
Bu dev yeraltı yapıları büyük gölleri, Dünyanın bitki yaşamını, uzaylı yapımı üretim makinelerini, gıda depolama yapılarını ve uzay gemisi hangarlarını içeriyor. Ayrıca, koridorlarda uzaylı yazılarına tanık olundu. NSA astronotlarına mühürlenmiş olan sekiz mahzen gösterildi, ama bunların içindekilerle ilgili bilgi bana açıklanmadı. Yapay Terra ortamı Dünya (gizli) Hükümetinin dikkatle seçilmiş personelini desteklemek ve barındırmak için yaratılıyor.
Bu üssün veya yapının insan lideri Bay Sekreter olarak çağırılıyor. Ay şimdi Dünyadan gelen yaklaşık 36,719 insanı barındırıyor, küçük bir koloni; sadece doğuştan Aryan ırkından olan insanlar. Yapıları genişletmek için yeraltında ve üstünde yapılan çalışmaya göre, Andromedalılar yakın gelecekte 600,000 insan içeren nüfusu tahmin ediyorlar. Aydaki çoğu temas gerileyen (azalan) uzaylılar ve Dünya Düzeni insanları arasında gerçekleşiyor.
Şu anda, Dünya Düzeni ayda 53 adet Dünya yapımı UFO tipi uzay gemisine sahip. Ayrıca, ayda yapılan diğer silahlar parçacık ışın silahları, lazerler, nükleer bomba uyduları ve anti madde silah sistemleridir. Aya takım ve donanım göndermek için Dünya üzerindeki anti yerçekimi anormallikleri kullanıldı. Pine Gap, Avustralya ve Hint Okyanusundaki Garcia Adası ana fırlatma alanları idi. Ayrıca, Rusya’daki Sibirya bir diğer bölgedir.
Ayın uzak tarafında uzun süren yerleşim için yüzeyde yaratılan atmosfer vardır. Ayrıca su, göller ve bitkiler vardır. Bunlar burayı oturulabilir bir koloni haline getiriyor. Buradan, Dünya Hükümeti 1959 yılının Mart ayında Mars’a gitmeye karar verdi. Bu ultra gizli uzay programı büyük ölçüde Sovyetler Birliğinden geliştirildi ve başlatıldı, Sovyetler Birliğinin doğal kaynakları ve büyüklüğü nedeniyle.
Her şeyi gizlilik içinde yapabilirlerdi. Aya ilk vardıklarında, Dünya Düzeni astronotları, Grilerin yardımı ile kadim yeraltı yapılarını yeniden açtılar. Andromedalılara göre 1931’den bu yana ayda çalışan bir koloni var.
Apollo astronotları aya indikleri zaman, Dünya Düzeni bir süredir orada idi. Bu bilgi ve teknoloji NASA’nın alt seviyelerinden ve ordudan gizlendi. NASA insanların orada gerçekte neler olduğunu bilmelerini önlemek için bir perde olarak kullanıldı. Astronotlar tehditler ile susturuldu ve bugüne dek sessiz kaldılar.
Bu noktada Andromedalıların önemli olduğunu söyledikleri bazı eski hikâyeleri veya olayları paylaşmak istiyorum. Bu olaylar ile ilgili herhangi bir bilgi bulamadım, Andromedalılar özellikle aktardıkları için paylaşacağım. 1953’te Dünya uyduları ve radar Dünyaya doğru gelen büyük nesneleri gösterdi.
Bunlar Grilerin ana gemileri idi. Bu zaman yolculuğu uzay gemileri 1787, 1788 ve 1789’da Venüs’ün yakınında görülen aynı gemi idi. 1645 yılında Venüs yakınında büyük bir ay görüldü, dört kez gidip geldiği görüldü. Bu Sirius B’den gelen ana gemi idi. 1844 Kasımında Mars’ın aydınlık kısmında görülen büyük gemi Orion ana gemisi idi. Aynı gemi 1799’da Merkür’de görüldü. Küre şeklindeki aynı gemi 26 Mart 1859’da Güneşin önünden geçti. 29 Temmuz 1878 tutulmasında, Merkür ve Venüs arasında görülen iki büyük parıldayan gövde Pleiades ve Andromeda ana gemisi idi.
1783 ve 1787?de, ayda yanardağ olmayan büyük parlak ışıklar görüldü. Bunlar Pleiades ana gemisi idi. 1894 Şubat ayında dev kara bir nesneye çarpan resmi çekilen obje Alpha Draconis’ten taşıyıcı bir gemi idi. 4 Nisan 1892?de, ayın yüzeyinden geçen gemi büyük bir kuş değildi, kanatları varmış gibi görünen bir gemi idi. Alpha Draconis’ten gelen bir gemiydi. Bu aynı gemi 27 Ocak 1912'de yine bu güneş sisteminde idi.

Açıklanamayan Doğa Olayları

Bu doğa olayları açıklanamıyor
ABD’de ‘hareket eden taşlar’, Venezuela’da ‘dinmeyen fırtına’, ‘Yanan gökkuşağı’, Danimarka’da ‘kara güneş’, Hindistan’da ‘kızıl yağmur’. Bu olaylar yıllardır açıklanamıyor.
HAREKET EDEN TAŞLAR: ABD’nin Kaliforniya ile Nevada eyaletlerinin sınırında bulunan Death Valley (Ölüm Vadisi), “hareket eden taşları” ile yıllardan beri bilim adamlarını çekiyor. Günlerce gözlemlenen taşların yer değiştirmesi ise tüm araştırmalara rağmen açıklanamıyor.
Bir teze göre, rüzgar, taşların kum üzerinde kaymalarını sağlıyor.
Ancak yüzlerce kiloluk taşları hareket ettirecek kadar şiddetli rüzgarlar kaydedilmiyor. Ayrıca aynı noktadan hareket etmeye başlayan taşların nasıl olup da farklı yönlere yöneldiklerini kimse açıklayamıyor.
Rüzgar teorisine karşı çıkanlar “Rüzgar, aynı noktadan hareket etmeye başlayan iki taşı aynı yöne kaydırır. Ama burada durum farklı” diyor. Büyük muamma sürüyor.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Yükseliş Yolundaki Tuzaklar

Yaşamda spiritüel öğretmen, spiritüel psikolog ve talebe olarak yolculuğum boyunca, spiritüel yolun bir çok tuzaklarının farkında vardım. Bu konuda uzman olduğumu düşünüyorum, çünkü bunların çoğuna kendim yakalandım. 

Aşağıdaki liste üzerine meditasyon yapmanızı ve derin bir şekilde konsantre olmanızı öneririm. Sözcükler kısa olmasına rağmen, içgörüleri mükemmeldir. Amacım bu dersleri öğrenmemenin neden olduğu ıstıraptan, yükseliş yolunuzdaki gecikmeden kurtulmanızdır. Spiritüel yol bir seviyede çok kolaydır, başka bir seviyede inanılmaz karmaşıktır. 

Yolun her adımında negatif egonun ve karanlık güçlerin sunduğu cazibeler, kapanlar, tuzaklar vardır. Hatalar yapmak ve bunlara yakalanmak pekaladır. Endişem uzun zaman boyunca bunlara yapışıp kalmamanız için yardımcı olmaktır. 

Yükseliş Yolunun Tuzakları 

1. Kişisel gücünüzü başka birilerine, başka şeylere vermek (Diğer insanlar, bilinçaltı zihniniz, negatif egonuz, beş duyunuz, fiziksel bedeniniz, duygusal bedeniniz, zihinsel bedeniniz, bir guru, Yükselmiş Üstatlar, Tanrı – gücünüzü tüm bunlara veya başka şeylere vermek) 
2. Başkalarını sevmek, ama kendini sevmemek. 
3. Tüm probleminizin kaynağının “negatif egonuz” olduğunu fark etmemek. 
4. Tanrı’ya odaklanmak, ama içsel çocuğunuzu doğru şekilde bütünleştirmemek ve içsel çocuğunuza anne – babalık yapmamak. 
5. Doğru beslenmemek, yeterli egzersiz yapmamak, bunlar fiziksel rahatsızlığa neden olur, sonra tüm diğer seviyeleri kısıtlar. 
6. Spiritüel yaşama derin dalmak, ama anlaşılması ve üstat olunması gereken psikolojik seviyeyi fark etmemek. 
7. “Maddi arzular” 
8. Gücün tuzağı ve çekiciliği. Bu çekicilik başkalarının üzerinde uygulanan gücün tuzağıdır. 
9. Fazla topraklanmamış olmak, bunun kişinin fiziksel bedeninde zararlı etkisi olur. 
10. Dünyada cenneti yaratmak yerine dünyadan kaçmaya çalışmak. 
11. Tüm görüntünün altındaki gerçek realiteyi görmek yerine görüntüleri görmek. 
12. Zaten (herkesin olduğu gibi) Ebedi Benlik olduğunuzu kavramak yerine Tanrı olmaya çalışmak. 
13. Her şeyin nedeni olduğunuzu kavramamak. 
14. Kendi içinizde kendinizi gerçekleştirmeden bütünüyle başkalarına hizmet etmek. 
15. “Haklı öfke” diye bir şey olduğunu düşünmek. Öfke insanlar için büyük bir tuzaktır. 
16. Aşırı olmak ve her şeyde ılımlı olmamak. 
17. Spiritüel olmak için zahit, çileci olmak (dünya nimetlerinden elini ayağını çekmek) zorunda olduğunuzu düşünmek 
18. Çok ciddi olmak, yaşamınızda yeterince neşe, mutluluk ve eğlence olmaması. 
19. Disiplinsiz olmak ve spiritüel uygulamalarınızı fasılasız sürdürememek
20. Bir ilişkiye girdiğiniz zaman, spiritüel uygulamalarınızı ve araştırmalarınızı bırakmak. 
21. Bir ilişkiyi kendinizin ve Tanrı’nın önüne koymak. 
22. Hayatınızı içsel çocuğunuzun yönetimine bırakmak. 
23. Kendinizi çok eleştirmek
24. Psişik güçlerin çekiciliğine ve illüzyonuna kapılmak. 
25. Gücünüze sahip çıkmak, ama aynı zamanda Tanrı’ya teslim olmayı öğrenmemek; veya Tanrı’ya teslim olmak, ama aynı anda kendi gücünüze sahip çıkmayı öğrenmemek. 
26. Fiziksel olarak yorgun ve tükenmiş olduğunuz zaman, kişisel gücünüzü kaybetmek. 
27. Tüm problemlerinizi Tanrı’nın, Yükselmiş Üstatların veya Meleklerin çözmesini ümit etmek. 
28. Kendinizi “otomatik pilota” bırakma ve uyanıklılığınızı kaybetme. 
29. Gücünüzü kanallık veren (mesaj veren) varlıklara verme. 
30. Çok fazla okumak ve yeterli meditasyon yapmamak. 
31. Cinselliğinizin üstadı olmak yerine, onu kendiliğine bırakmak. 
32. Zihinsel veya duygusal bedeniniz ile fazla özdeşleşmek, ve dengeye ulaşmamak. 
33. Yükselmek için veya spiritüel olmak için ses kanalı (konuşarak mesaj iletme) olmanız veya her tür psişik fenomenleri deneyimlemeniz gerektiğini düşünmek. 
34. Kundalinin yükselmesini zorlamak. 
35. Çakraların açılmasını zorlamak. (çakraları zorla açmaya çalışmak) 
36. Spiritüel yolunuzun “en iyi yol” olduğunu düşünmek. 
37. Sahip oldukları inisiyasyon seviyesinden (bilgi de denebilir) dolayı insanları yargılamak. 
38. Başka insanlarla “ileri” inisiyasyon seviyenizi (bilginizi) paylaşmak. 
39. Alçakgönüllü olmak yerine, insanlara “yaptığınız iyi spiritüel işleri” anlatmak. 
40. Negatif duygulara sahip olmak zorunda olduğunuzu düşünmek. 
41. Kendinizi insanlardan izole etmek ve bunun spiritüel olduğunu düşünmek. 
42. Dünyanın korkunç bir yer olduğunu düşünmek. 
43. Gücünüzü astrolojiye ve yıldızların etkisine vermek. 
44. Nesnelere, insanlara çok düşkün olmak. 
45. Yaşama bağlı olmamak. 
46. Kendinizle çok meşgul olmak ve başkalarına hizmet etmekle yeterince ilgilenmemek. 
47. Bütün bulmacanın sadece bir parçası olan geleneksel psikolojinin hatalı teorilerine yapışık kalmak. 
48. Çok fazla mistik ya da çok fazla okültist olmak ve bunları bütünleştirmemek. 
49. Vazgeçmek. Asla vazgeçmeyin! 
50. Hangi seviyede olursa olsun, çektiğiniz ıstırabın geçmeyeceğine inanmak. 
51. Yapılması gereken çalışmalara odaklanmak yerine, bulunduğunuz inisiyasyon seviyesine veya ne zaman yükseleceğinize odaklanmak. 
52. Sevginin en önemli spiritüel güç olduğunu fark etmek yerine siddhaların spiritüel güçlerine ve başarılarına yakalanmak. 
53. Diğer spiritüel veya metafizik gruplarını kötülemek. 
54. Geleneksel dinin dogmalarına kapılmak. 
55. Kendinizle Tanrı arasında aracı olacak bir rahibe gereksiniminiz olduğunu düşünmek. 
56. Spiritüel inançlarınızı ayrılıkçılık veya elitizm yaratmak için kullanmak. 
57. İnançlarınızda çok fanatik olmak. 
58. Haplar veya ilaçlar vasıtası ile aydınlanmaya erişebileceğinize inanmak. 
59. Diğer insanların, spiritüel yollarında sizin çalıştığınız gibi çalışmak zorunda olmadıklarına inanmak. 
60. Çocuklarınız ile ilişkinizi kendi benliğinizin ve Tanrı’nın önüne koymak. 
61. İçinde yaşadığımız bu büyüleyici materyal dünyanın cazibelerine kapılmak. 
62. Sevginizi bir çok insana yaymak yerine tek bir insanı sevmeye çok odaklanmak. 
63. Ölçülü olmaya, içsel huzura erişmek yerine dualiteye yakalanmak. Dualiteyi aşmadığınız zaman, yaşamın iniş çıkışları arasında aşağı yukarı inip çıkan duygusal bir lunapark trenine benzersiniz. 
64. İlişkilerinizde bir yetişkin olmak yerine baba veya oğul olma, ya da anne veya kız evlat olmanın tuzağı 
65. Hayatta ıstırap çekmeniz gerektiğini düşünmek. 
66. Spiritüel yolunuzda bir şehit olma tuzağı. 
67. Başkalarını kontrol etme. 
68. Spiritüel hırs, ihtiras. 
69. Sevilmeye, sevmeye ve onaylanmaya ihtiyaç duyma. 
70. Bir öğretmen olma ihtiyacı. 
71. Hiperhassaslık veya madalyanın tersi, çok korunma, kalkanlar koymak 
72. Başka insanlar için sorumluluk almak
73. Kurtarıcı olmak. 
74. Bencil amaçlarla hizmet etmek ve yine de spiritüel olduğunuzu düşünmek. 
75. Spiritüel anlamda gerçekte olduğunuzdan çok daha ileri olduğunuzu düşünmek ve madalyanın diğer tarafı, gerçekte olduğunuzdan çok daha az ileri olduğunuzu düşünmek. 
76. Ünlü olma tutkusu. 
77. İkiz ruhunuzu veya ruh eşinizi bulmaya çok fazla önem vermek ve gerçekte en çok aradığınız şeyin ruhunuz ve Monad’ınız (Ben’im Varlığınız, Tanrısal Benliğiniz) olduğunu kavrayamamak. 
78. Mutlu olmak için romantik bir ilişkiye gereksiniminiz olduğuna inanmak. 
79. Merkezde duran en önemli kişi olma ihtiyacı, ya da madalyonun diğer yüzü, her zaman duvar çiçeği olmayı seçmek. 
80. Çok fazla çalışmak ve fiziksel olarak yorulmak. Madalyanın diğer yüzü, çok fazla oynamak ve işinizi yapmamak. 
81. Rehberlik için psişiklere, kanallara, medyumlara gitmek ve kendi sezginize güvenmemek. 
82. Bu planda veya içsel planda Yükselmiş Üstatlar olmayanlar ile çalışmak ve realitenin anlayışında ve algısında sınırlı olmak 
83. Spiritüel yolu bir hobi olarak izlemek. 
84. Çok fazla TV seyretmek, saçma romanlar okumak ve şiddet filmleri seyretmek. 
85. Başkaları ile tartışmanın size veya o kişiye hizmet ettiğini düşünmek. 
86. Sevgi için çabalamak yerine kazanmaya veya “haklı” olmaya çalışmak. 
87. Hepsinin dengelenmesi ve doğru oranlarda bütünleştirilmesi gerektiğini kavramak yerine, sezgiye, zekaya, hislere ve içgüdüye çok fazla vurgu vermek. Buradaki tuzak bunlardan biri ile aşırı özdeşleşmek. 
88. Gerçekte olduğunu Ebedi Benlik yerine, sizi küçülten, guruya adanma tuzağı. 
89. Gereksinim olduğunda enerji alanınızı nasıl açıp kapayacağınızı bilmek yerine, her zaman açmaya çalışmak. 
90. Gereksinim olduğunda, başka insanlara, negatif egonuza “hayır” demeyi bilmemek. 
91. Problemleriniz için Tanrıyı suçlamak, Tanrıya kızgın olmak. 
92. Dualarınız yanıtlanmıyorsa, Tanrının dualarınıza yanıt vermediğini düşünmek. 
93. Kendinizi kendiniz ile karşılaştırmak yerine, başka insanlar ile karşılaştırmak. 
94. Fakir olmanın spiritüel olmak anlamına geldiğini düşünmek. 
95. İnisiyasyon veya yükseliş seviyesi ile ilgili başkaları ile yarışmak veya karşılaştırma yapmak. 
96. En büyük tuzaklardan biri, başka insanların, kendi fiziksel bedeninizin, duygusal bedeninizin, zihinsel bedeninizin, arzularınızın, beş duyunuzun, negatif egonuzun veya düşük benliğinizin kurbanı olmanıza izin vermektir. 
97. Çok fazla çalışmak, ama bunu gerçek dünyada yeterince göstermemek. 
98. Değerinizin şeyleri yapmaktan veya şeylere erişmekten geldiğini sanmak. 
99. Kendinizi spiritüel, psikolojik ve fiziksel olarak korumaya gereksiniminiz olmadığını düşünmek. 
100. Çekicilik, maya, illüzyon, negatif ego, korku ve ayrılığın gerçek olduğunu düşünmek. 
101. Fiziksel enerji için şeker, yapay tatlandırıcı, kahve ve soft içecekler kullanmak
102. Her şeyi kendiniz yapmaya çalışmak ve Tanrıyı yardıma çağırmamak. Madalyonun diğer yüzü, Tanrıyı yardıma çağırmak, ama kendinizin yardımcı olmaması, hiçbir şey yapmamak. 
103. Size kötü davrandıkları için insanları daha az sevmek, kişiyi davranıştan ayırmamak. 
104. Ruhunuzun, Monadınızın, Tanrının ve Yükselmiş Üstatların yaşayan realitesine inancı kaybetmek ve eğer sebat ederseniz ve payınıza düşeni yaparsanız onların size yardım etme yeteneklerine inancı kaybetmek. 
105. Diğer insanların yükselişe ulaşabileceğini, ama kendinizin en azından bu hayatta ulaşamayacağınızı düşünmek. 
106. Kişinin problemlerinden kaçması için yükselişe erişmeye çalışması. 
107. Dünyanın Tanrının yedi cennetinden biri olduğunu fark etmek yerine, onun bir hapishane olduğunu düşünmek.

Joshua Stone 

18 Eylül 2010 Cumartesi

MU ve ATLANTİS Sembolleri

MU  ve ATLANTİS SEMBOLLERİ

Şimdi Mu ve Atlantis döneminden kalan bazı kutsal sembollerin  incelemesini yapalım. Özellikle zamanımızda kullanılan bazı sembollerin  aslında ne kadar eski kökene dayandığını ve anlamlarını ne kadar hatalı  bildiğimizi görelim. 


Önce Mu Kraliyet Armasını inceleyelim. Bu armadaki şekillerin büyük bir bölümü, Hintliler, Maoriler, Nevada ve Meksika yerlileri, Guatamalılar ve  Gobi çölünde yaşamış bazı topluluklar tarafından kullanılmıştır. Aşağıda  Mu Kraliyet Arması görülmektedir. 


 

Bu armayı bölüm bölüm incelersek :  
A. En dışta yer alan bölüm, Mu alfabesindeki M şeklidir ve ayrıca bu kıtanın  simgesel harfidir. M harfi ile başlayan önemli kişiliklerin (Musa, Mesih,  Muhammed, Mevlana, Mehmet, Mustafa v.s) ve yer adlarının (Mu, Mekke,  Mısır v.s) da kutsal veya seçilmiş olduğu inancı yaygındır. Harfin Mu dilindeki  okunuşu da "Mu" olarak söylenir. Bu şekil aynı zamanda yedi rakamındaki şeklin benzeridir ve tekamül yasalarını hatırlatır. 


 

B.Armanın merkezindeki hiyeroglif şekil "U-lu-mil" olarak okunur, ki "  …..  İmparatorluğu" demektir. Bu şekil aynı zamanda dört sayısını ve  dört gücü de ifade etmektedir. 

 

C. Hiyeroglif şekli çevreleyen daire, güneşi temsil eder. Bu hiyeroglif ile  birlikte "Güneş İmparatorluğu" denebilir. En dıştaki şekil ile üçü bir  arada "Mu güneş
 İmparatorluğu" anlamına gelir. 

 

D.Armanın içindeki sekiz köşeli yıldız, sekiz temel noktayı simgeler ve  Mu'nun dünyanın her yanına hakim olduğunu gösterir. Çevresindeki daire  ise, bir evren sembolüdür. Bu evren insanındır. Mu'nun ışınları, etkisi bütün insanlığa ulaşmıştır denilmektedir. 

 

Mu Kraliyet Arması'ndaki şekillerin halen pekçok yaşayan kültürde, üstelik  aynı anlam bütünlüğünde kullanılması ilginçtir. İşte bu gördüğümüz  sembollerin kökeninde yatan gerçek anlamlar buralarda bulunmaktadır.  Bugün özellikle Japonya'nın bayrağındaki güneş şekli ve kendilerini  "Güneş İmparatoru" olarak anmalarının kökeninde bu nedenler yatmaktadır.  Büyük ve eski bir uygarlığın kültür kalıntılarıdır bunlar.  Şimdi de yine Mu'dan kalan "Mu Kozmik Diyagramı" nı inceleyelim. Bunu önce bir bütün olarak gördükten sonra, parça parça anlamlarına değinelim.  Daha anlaşılması için parçaları renklendirerek anlatmaya çalışacağım. 


  
 







Önce aşağı doğru inen mavi renk tonlarıyla verilen sekiz şerit ile başlayalım.  Bu sekiz şeritin herbiri ruhun tanrıya ulaşması için tırmanması gereken  aşamaları ifade eder. Ruh en alt kademeden, yani cansız varlıktan  mükemmele, yani kamil insana ulaşmak zorundadır. Bu bölümde ruhun  ölümsüzlüğü ve tekamülü için yeniden doğuşu anlatılmak istenmektedir. 



Altı köşeli yıldızın çevresindeki çember, dünyadan başka alemlerin de  bulunduğunu, bunun dışındaki 12 fisto ise, insanın uzak durması gereken  12 kötü eğilimi simgeler. İnsan ruhu, diğer alemlere geçmeden önce, bu  dünyasal 12 kötü eğilimden kurtulmak zorundadır. Bu eğilimlerin neler  olduğunu tam detayı ile bilmemekle birlikte, sanırım her kutsal kitapta yer  alan yalan söylemek, hırsızlık yapmak, cana kastetmek v.s. gibi şeyler  olduğunu tahmin ediyorum.  
Çemberin içinde daha önce de bahsetmiş olduğumuz çok önemli bir  sembol olan altı köşeli yıldız vardır. Bunu Yahudi dinine mensup kişiler  kendilerine aitmiş gibi göstermekle birlikte sembolün kökeni kadim  uygarlıklara dayanır. Bu Adalet Yıldızı'dır ve iyilik ile kötülüğün bir arada  bulunduğunun simgesidir. Üçgenlerden yukarı dönük olanı iyiye, yanı tanrıya ulaşmayı, aşağı bakanı ise yeniden doğuş yasası uyarınca geriye dönüşü anlatır. Ayrıca yıldızın altı köşesi, insanın tanrıya ulaşması için sahip olması gereken faziletlerini gösterir. Yıldızın ortasındaki daire güneşin, "Ra" nın, yani tek tanrının kollektif simgesidir. Üçgen içindeki daire, tanrının gözünün daima insanların üzerinde olduğunun simgesidir. Üçgen içindeki daire yerine göz sembolünün de kullanıldığını söylemiştik. Bu sembol, Osiris ile Atlantis'e, buradan Hermes ile Mısır'a, Mısır'dan Pisagor ile Yunanistan'a  ve nihayet günümüze ulaşmıştır.


Görüldüğü gibi Mu'nun en önemli sembolü olan Mu Kozmik Diyagramı bize,  kamil insan olma, tanrıyla bir olma yolunu çizmekte. Bütün dinlerin esasında olan genel yaklaşımları ve tanrının tekliğini bir sembolde anlatılabilmektedir.  Bize Mu'dan kalan bir sembolünde, dört temel gücü simgeleyen haç  olduğunu görüyoruz Yapılan kazılarda çok değişik haç sembollerine rastlanmıştır. Bu haçlardan bazılarının uçlarının sağa, bazılarının ise sola  kıvrık olduğunu görüyoruz. 


 


Tarihte 'Gamalı Haç' olarak da bilinen Hitler'in uçları sağa kıvrık haçı rastgele  seçilmiş bir sembol değildir. Zira uçları sola kıvrık haç mutluluğun, iyiliğin  gücünü resmederken, uçları sağa kıvrık haç ise mutsuzluğu ve kötülüğü  resmektedir.  bazı semboller  üzerinde küçük oynamalar ile anlamlarını değiştirebiliyoruz. Haç sembolü  daha sonra Hiristiyanlar tarafından kullanılmış fakat dört gücü anlatmak yerine İsa'nın çarmaha  gerildiği yeri anlatmak ve bunu hatırlayarak  kutsanmak için kullanılmıştır. 
Görüldüğü gibi bu sembol de asıl anlamının  dışında kullanılmakta veya bizler onu bu şekilde öğrenmekteyiz. 

Bunun dışında birleşik semboller üzerinde oynamalar ile iyi veya kötü  amaçlı etkilemeler yapmanın mümkün olduğunu söylemiştik. Örneğin beş  köşeli yıldız -ki bizim de bayrağımızda bulunan çok değerli bir semboldür-  etrafına çizilen bir çember şeytana tapanların simgesi olarak kullanılır.  Aynı şekilde altı köşeli yıldızın içine konulan ters duran haç ve bunların yine  bir çember içine alınmasıyla şeytana tapanların simgelerinden birini elde  ederiz. Bu nedenle sembolleri doğru tanımlamak gerekir. Bunu yaparsak iyi  ve kötüyü çok rahat ayırabiliriz. 

kaynak:James CHURCHWARD
"batık kıta Mu'nun çocukları"