1 Eylül 2010 Çarşamba

En Eski UFO Kazası

Bize kim olduklarını ve onları buraya neyin getirdiğini anlatmak istediler. Gelecek nesiller için bir mesaj bıraktılar, ama arkalarında bıraktıkları kendi eserleri halktan gizli tutuldu!
Bu hikaye bir çok isimle biliniyor ve hangisini seçmeye karar vermemiz önemli değil … Uzaylı ve insanlık tarihindeki en gizlenen hikayelerden biridir.
Keşif 1938’de Çin ve Tibet arasındaki sınırda gerçekleşti.
Çinli profesör Chi Phu Tei tarafından rehberlik edilen bir arkeoloji keşif yolculuğunda, Baian Kara Ula’nın dağ mağaralarında mezar hücreleri keşfedildi.
İskeletler farklı türde insan varlıklarının kalıntıları idi.
İskeletler çok kırılgandı sadece 1,30 metre boyunda idi. Kafatasları genişti ve fazla gelişmişti, ama bunlar maymunların kalıntıları değildi. İlave olarak, bilim adamları mağara duvarlarında ilginç kaya çizimleri keşfettiler.
Güneş, ay, dünya ve yıldızların çizimlerine eşlik eden yuvarlak miğferli varlıkları resmettiler.
Tarih öncesi mağarada bulunacak daha çok şey vardı. Tozlu zemine yarı gömülü olarak, arkeologlar büyük yuvarlak taş bir disk buldular, Taş Çağı gramofon plağa benziyordu. Diskin merkezinde bir delik vardı ve merkezden kenara spirallenen ince çizgiler vardı.
Bu diskin yaşının 10,000 – 12,000 yıl olduğu belirlendi!
Toplam, 716 taş disk bulundu. Her diskin çapı 22,7 cm ve kalınlığı 2 cm idi. Her diskin merkezinde tam olarak dairesel 2 cm lik bir delik vardı. Daha ileri analizler ince çizgi benzeri işaretleri ortaya çıkardı, bunların garip oyulmuş hiyerogliflerin sürekli çizgisi olduğu ortaya çıktı. Nesne daha önce asla karşılaşılmamış bir lisanda mikroskobik karakterlerden oluşan uzaylı yazısı ‘kaydı’ idi.
20 yıldan daha fazla süredir, bir çok uzman uzaylı yazılarını tercüme etmeye çalıştı, ama başarı elde edilemedi.
1962’de Çinli bilim adamı Dr. Tsum Um Nui sonunda gizemli nesnelerin mesajını çözebildi.
Sonuç o kadar garipti ki, Pekin Akademisi Tarih Öncesi Departmanı Tsum Um Nui’nin bulgularını yayınlamayı reddetti ve hatta bunlarla ilgili konuşmayı da yasakladı.
Ancak Dr. Tsum Um Nui araştırmalarına devam etti ve sonunda çalışmasının yayınlanmasına izin verildi.
Raporun başlığı “12,000 Yıl Önce Dünyaya İnen Uzay Gemisi ile İlgili Disklere Kaydedilen Yazılar” idi.
Dropa taşlarının şok edici mesajı kendilerine Dropa diyen varlıklar tarafından yazılmıştı. Taş diskler uzak bir gezegenden gelen uzay yolcuları olan Dropa insanının hikayesini anlatıyordu. Uzay gemileri Baian – Kara – Ula dağlarının erişilmez bölgesine çarpmıştı. Uzay gemisinin mürettebatı dağların mağaralarına sığınmıştı.
Harap olan uzay gemilerini tamir etme veya yenisini inşa etme olanağı olmadığı için, Dropa’lar kendi gezegenlerine dönemediler. Dünyada zor durumda sıkışıp kaldılar.
Barışcıl niyetlerine rağmen, Dropalar komşu mağaralarda oturan Ham kabilesinin üyeleri tarafından yanlış anlaşıldılar, Ham kabilesi yabancıları yakaladı ve hatta bazılarını öldürdü.
Paragraflardan birinin tercümesi şöyle diyor: “Dropa kendi gemileriyle bulutlardan indiler. Erkeklerimiz, kadınlarımız ve çocuklarımız güneşin doğuşundan önce mağaralarda saklandı. Sonunda Dropa’nın işaret dilini anladıkları zaman, yeni gelenlerin barışçı niyetleri olduğunu kavradılar…”
1968’de Rus dil uzmanı Dr. Viatcheslav Zaitsev, Sputnik Dergisinde taş – plak hikayesinden alıntılar yayınladı. Zaitsev daha fazla araştırma yaptı ve gerçekten ilginç sonuçlara ulaştı.
Fiziksel olarak, granit taşlar yüksek konsantrasyonda kobalt ve diğer metalleri içeriyordu, gerçekten çok sert bir taş idi. İlkel insanların, özellikle o kadar minik karakterler ile harfleri oymaları çok zordu.
Osilograf (salınım çizer) ile diski test ettiğinde, şaşırtıcı bir salınım ritmi kaydedildi, sanki bir zamanlar elektrik yüklüymüş gibi veya elektrik iletkeni olarak fonksiyon yapmış gibi.
Dropa insanlarından herhangi biri hayatta kaldı mı? Keşfin yapıldığı zamanda, mağara alanında hala iki kabile yaşıyordu; bunlar görünüşleri çok eski olan Kham’lar ve Dropalar olarak biliniyordu.
Antropologlar her iki kabileyi diğer bilinen ırklara kategorize edemediler; onlar ne Çinli idi, ne Moğol ne de Tibetli. Onlar, 1938’de Baian Kara Ula mağaralarında bulunan iskelet kalıntıları ile ilişkili, ince bedenli sarı – tenli ve olağan olmayan şekilde geniş kafalıdır. Bedenlerinde seyrek kıl (saç), büyük gözleri var ve ortalama boyları 1, 21 mt.dir.
Çok eski bir Çin masalı bulutlardan Dünyaya inen ve çirkinlikleri nedeniyle herkes tarafından avlanan küçük, sarı – derili insanların hikayesini anlatır.
1995’te, Çin’den dikkate değer bir haber bildirildi:
“Baian-Kara-Ula dağlarının doğu sınırında uzanan Sichuan eyaletinde, daha önce etnolojik olarak sınıflandırılmamış olan bir kabilenin 120 insanı keşfedildi. Bu yeni kabilenin en önemli özelliği insanlarının boyudur: 1,15 mt.den uzun değil, en küçüğü sadece 63 santim!
Bu keşif ataları gerçekten bir zamanlar uzaydan gelmiş olan Dropa insanlarının varlığının ilk sağlam kanıtı olabilir.
Bu gizemli taşlara daha sonra olanlar şunlardı:
1974’te, Avusturyalı mühendis Ernst Wegerer Xian’daki Banpo Müzesine bu disklerden ikisini getirdi. Onların fotoğrafını çekti, tam olarak dört fotoğraf çekti. Ancak, sonra müze ziyaretçileri taş diskleri göremediler. Müzeden elde edilen açıklamaya göre, Baian Kara Ula’dan gelen nesneler tahrip olmuştu. İlave olarak, Çin hükümeti Dropa denen kabilenin herhangi resmi kayıtlarına sahip değildi, ne Qinghai bölgesinde, ne de Çin’in başka bir yerinde.
Çalınan diskler bugün nerde?

Şüphesiz, Dropa’nın hikayesi en büyük arkeolojik ört baslardan biridir.
Ellen Lloyd

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder