1 Eylül 2010 Çarşamba

Periyodik Tufanlar




Eldeki bilgilere göre, yeryüzü İnsanı olarak tanımlanan bizler, içinde bulunduğumuz siklusda Yeryüzünde 4 tufan atlatarak hayatta kalmayı başaran neslin devamıyız. Gerek bilimsel çalışmaların gerekse kehanetlerin aktardığı bilgiler, güneşin hayat veren ve bir anlamda da hayat alan özelliğini ortaya koymaktadır. Büyük ve küçük periyodik döngüler yaşamda, yeryüzünün devamlılığında dikkat çekmektedir. 

Dünyanın manyetik alanının (manyetik kutuplar) yön değiştirmesi de periyodik yaşanan bir olgudur. Gökyüzünde, güneşte ortaya çıkan patlamalar vb olaylar sonucu saçılan partiküller, ışınlar vb dünyayı etkilemektedir..Bu göksel oluşumlara bağlı olarak yeryüzü çeşitli fiziksel afetler yaşamakta, ve manyetik alan değişimleri, güneşin ortaya çıkıp çıkmaması vb durumlara bağlı olarak, hayatta kalan insan neslinin de fiziksel özelliklerini mutasyona uğratmaktadır.Örneğin hormon salgısı değişmekte, kadınlarda kısırlık ortaya çıkmaktadır… Manyetik etkiler DNA yapısını etkileyecek derecede güçlü olmaktadır.
 …
Güneşin manyetik alanı yön değiştirdiğinde, Dünyayı ekseninden koparmaya yeltenir. Sapan dünya, depremlere, sellere, volkanik patlamalara ve yangınlara maruz kalır. Her kozmik döngüde, Güneşin manyetik alanı 5 kez yer değiştirir. 21.yy.da beklenen, 5. tufandır… 2012 YILININ SON AYINA GELMEDEN, İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ ÇAĞ SONA ERECEKTİR. Tufan ile insanlık tamamen yok olmayacak ama dünyamız ağır felaketlerle yüz yüze gelecektir. Söylenenlere göre, bu oluşum dünya nüfusunun 7 milyara yaklaştığı bir zamanda gerçekleşecek ve dünya nüfusunun 1/4ü bu tufanda yok olacaktır. Tufan öncesinde yaşanacak süreçte de insanoğlu, kitlesel ölümü tadacaktır.

İnsanoğlu, geçirdiği tufanlar neticesinde algılama ve beceri yönünden, daha önce sahip olduğu kapasiteyi maalesef daha az kullanır hale gelmiştir… Manyetik alanların DNA ve fizik beden, belki de beyin üzerindeki etkileri onu bugünkü beş duyusu ile sınırlanmış hale dönüştürmüştür… Gezegenlerin doğal seyri bile cenin üzerinde manyetik mühür vuracak güce sahipse, dünyanın manyetik alanının yönünü değiştirecek gücün, insanın kapasitesinin manyetik olarak mühürlemesini de makul görmekteyim... İnsan, kullanma potansiyelini taşımakta olduğu güçleri, maalesef günümüz şartlarında kullanamamaktadır. İşte bu güçler, özünde ruhsal nitelikli olup, insanların içe dönerek, kendisi üzerinde yapacağı çalışmalarla yeniden kullanılır hale geçirilebilecek güçlerdir. Bugün DDA dediğimiz özellikler, eski insanın, atalarımızın normal algılama yollarıydı… Bizler de bazı çalışmalarla yeniden bu algılama ve iletişim yollarımızı elde edebiliriz. Unutmayalım, beynimizin kapasitesini bile şu anda 1/10 düzeyinde dahi kullanamıyoruz.

İnsan kozmik bir varlıktır. Sadece dünya üzerinde yaşamaya mahkûm değildir. Yerin ve göğün evliliği veya yılan ile kartalın buluşması vb ifadelerle kastedilen, insanın bir ayağının yeryüzünde diğer ayağının gökyüzünde olduğudur… İnsan kozmosla irtibat kurabilecek, oralara seyahatler yapabilecek, yeryüzünde de başka becerileri ortaya çıkararak yararlanabilecek nitelikli ölümlü bir varlıktır… Bu dünyada yapacağı çalışmalar ile ölüm sonrasında bilinçli olarak hareket edebilmeyi başaracak, fizik bedenden, ruhsal yapıya “bilinçli” “farkındalıklı” geçiş yapabilecek kapasitededir.

İnsanın her türlü iletişimi, özünde düşünce üzerine kuruludur. Düşünce, bilinen en hızlı enerji türüdür. Işık hızından da hızlıdır. Böyle olunca yerle göğün köprüsü, düşünce enerjisini bilinçli olarak kullanabilmeyle kurulmaktadır. Demek ki düşünce gücü üzerine çalışmamız gerekmektedir. Tek başına düşünce gücü yetkinliği yeterli değildir, çünkü insan fiziki bir beden taşımaktadır ve bu bedenin yoğunluğu insana yavaşlık vermektedir… İnsanın görünen bedeni dışında sahip olduğu süptil bedenleri de buna eklediğimizde, insanın iletişim kurarken bu beden sınırlarından da sıyrılabilmesi gerekmektedir; çünkü iletişim, dıştan içe ve içten dışa işleyen çift yönlü, etki-tepki mekanizmasıyla çalışır.

İnsanın iletişiminin pürüzsüz olabilmesi çakraların tam çalışması, negatif enerjilerden aurasının arınık olmasıyla mümkündür. İnsanın beden titreşim frekansı ne kadar hızlı olursa ulaşabileceği kozmik bağlantılar da o kadar yüksek düzeyli olacaktır…

Dünyanın fiziksel bedenini saran spatyom, bir anlamda bizim auramız gibi, dünyayı sarmalayan ve alt, orta, üst katmanları olan bir yapıya sahiptir… Ancak spatyomun dışına çıkıldığında kozmosun diğer katmanlarına uzanılabilmektedir… Her bölüm farklı frekansta titreşmektedir çünkü her bölüm farklı bilinç düzeyine karşılık gelmektedir.

İnsanın arınmalar ve sadeleşmeler yolu ile bedenlerinde biriken negatifleri temizleme çalışmaları, O’nun beden frekansını yükselterek, bu dünyadayken düzeyine uygun olacak şekilde, kozmosla bağlantı kurmasını ve ölüm sonrasında da frekansına ve arınmışlığına uygun bir spatyom bölgesine ulaşmasını olanaklı kılmaktadır… Düşünce üzerine yapacağı çalışmalar ise, önce bu dünyada yaşarken kendisine, (bedenine, düşüncelerine, duygularına, hareketlerine, sözlerine vb…) hakim olmasını, çeşitli becerilerini yeniden algılama alanına katmasını (DDA) sağlayacak, sonra da spatyoma geçince şaşkınlığa kapılmadan bilinçli, bilge bir şekilde hareket edebilmesini sağlayacaktır… Spatyom dediğimiz bölge dünyanın astral bedeni kabul edildiği için insanın da astral bedeninin arınmışlığı buraya uyum için gereklidir… İnsan ilk önce astralin en üst yerine uygun çıkış yapabilmelidir. Bireyin yaşam boyu elde ettiği bilinç genişlemesi, ölüm sonrası ruhunun gideceği astral katını(bilinç katmanını) belirler. Enkarnasyonları sonunda, insan bedeniyle enkarne olma bağından kurtulan insan ruhu, Dünya spatyomundan çıkış izni alarak varoluşun değişik katmanlarında, değişik formlarında varoluşunu sürdürebilecektir.

O halde bilinçli yaşamak isteyen insan, her türlü öğretinin, dinlerin, mistiklerin vb gösterdiği şekilde, sebep sonuç yasasını bilerek, karma üretmeden, iyilik ve güzellikle, hizmet yolunda yaşamını sürdürürken, diğer yandan da düşünce gücünü geliştirmek, düşüncelerini ve zihnini kontrol altına alabilmek, yönlendirebilmek, bedenine hakim olabilmek için çeşitli çalışmalarda bulunmak durumundadır... Unutmayalım, insanın yaşarken ulaştığı bilinç düzeyi, ölüm sonrası yaşayacağı astral düzlemin bilinç katmanını belirler… ve tabiiiki yeniden doğumdaki bilinç düzeyini de…(İnsan nasıl öldüyse o hal üzerine haşrolunur)

Bugün DDA diye adlandırılan telepati, durugörü, duruişiti, telekinezi, levitasyon vb… beceriler herkes tarafından varoluş kapasitesi ölçüsünde (nasibi), elde edilebilir ve kullanılabilir olacaktır. Amaç pozitif kaldığı müddetçe insan, disiplinli çalışmalarla (oruç, zikir, düşünce konsantrasyonu, düşünce hâkimiyeti vb çalışmaları ile parapsişik yeteneklerini (DDA)kapasitesi ölçüsünde açığa çıkaracaktır.) kozmik bağlantıya geçebilecek ve sonunda kendini bilerek, içindeki Tanrısal özü harekete geçirerek, kendisini o tanrısal öze teslim edebilecektir.

Tülay Demirbaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder