17 Eylül 2010 Cuma

Üçüncü Göz İlmi - 11

Üçüncü göz eşsiz bir hediyedir ve sayısız kullanım alanına sahiptir.

Hıristiyan misyonerleri Güney Hindistan'a ilk geldiklerinde bazıları alınlarınatilak koymaya başlamıştı. Bunun sonucunda, bin yıl önce Hindistan'daki o misyonerlerin Vatikan mahkemesine bir açıklamada bulunmak zorunda kaldıkları bir olay meydana geldi. Bu misyonerlerden bazıları kutsal giysiler giyiyor, bazıları tilak kullanıyor, bazılar da tahta sandaletlerden giyiyorlardı: Yani Hindu sannyasin'leri gibi yaşamaya başlamışlardı.

Vatikan mahkemesi bu misyonerlerın hata yaptıklarını düşünüyordu. Hindistan'da bu şekilde yaşamaya başlamış olan bu misyonerler tilakkullandıkları için Hindu olmadıklarını ama bir sırra erdiklerini iddia ettiler. Tahta sandaletler giyerek Hindulaşmamış, ama meditasyon esnasında tahta sandalet giydiklerinde enerjinin dağılıp gitmediğini, bu yüzden de onlar olmaksızın aylar alacak sonuçları kısa zamanda elde edebildiklerini görmüşlerdi. Aynı zamanda Hinduların sırrına ermiş olduğu bu türden şeyleri Hıristiyan misyonerlerin öğrenmemesinin akılsızlık olacağını savundular.

Gerçekten Hindular çok şey bilir; yirmi bin yıldır dinsel bir arayışı sürdürdüklerine göre bunun tersi olsa şaşırtıcı olurdu. Yirmi bin yıl boyunca en akıllı ve bilge adamlar yaşamlarını aynı amaca; gerçeği bulmaya adadı. Hepsi yalnızca tek bir arzuya sahipti: Bu varoluşun ardında gizlenen gerçeği bulmak, görünmez olanı görmek, cisimsiz olanla karşılaşmak. Tüm bu insanlar yirmi bin yıl boyunca zekalarını tümüyle bu tek ortak hedefe adadıktan sonra hiçbir şey öğrenememiş olsalardı bu gerçekten şaşırtıcı olurdu. Bir şeyler biliyor olmaları çok doğaldır ve bilirler de! Oysa son iki yüzyıl boyunca oldukça rahatsız edici bazı olaylar gerçekleşti.

Bunu anlamaya değer. Bu ülke yüzlerce kez yabancı istilalara maruz kaldı oysa istilacıların hiçbiri onun hayati özünü ele geçiremedi. Bazıları zenginliğin peşine düştü, bazıları toprak, bazıları da saray ve surları ele geçirdi ama hiçbirisi Hindistan'ın içsel alanına saldıramadı çünkü dikkatleri başka şeylere yönelmişti. Fakat daha sonra Batı uygarlığı ilk kez onun içsel alanına saldırmaya başladı. Bu saldırıların en kolay yolu ülkeyi kendi uzun geçmişinden koparmak, geçmişini yok etmekti. İnsanlarla kendi tarihleri arasında bir boşluk yaratıldı. Bu şekilde insanlar köklerini yitirerek daha güçsüz duruma düştüler.

Bugün Batı uygarlığını yok etmek için binaları, sinemaları, tiyatroları veya otelleri yıkmaya gerek yoktur. En tanınmış üniversitelerinden beş tanesi yok edildiğinde tüm Batı uygarlığı da çökecektir. Batı uygarlığının sürmesi sinemalara, otel veya gece klüplerine bağlı değildir, onların var olup olmaması hiç fark etmez, oysa en bilinen üniversiteleri yok edilirse Batı uygarlığı da yavaşça yıkılıp, yok olacaktır. Uygarlıkların gerçek temellerini oluşturan şey bilgi kaynaklarıdır. Bir uygarlığın kökleri kendi uzun bilgi zincirlerinde yatar. İki kuşaklık bir tarih bile ellerinden alınsa bir ülkenin ilerleme kaydetme fırsatı tamamen yok edilmiş olur.

İnsanlar ve hayvanlar arasındaki fark budur; hayvanlar ilerleme kaydetmek için yaratılmamıştır çünkü okulları mevcut değildir. Eski kuşaklardan yenilerine bilgi aktaracak bir yolları yoktur. Bir hayvan doğduğu zaman yaşamaya babasının başladığı yerden başlar ve onun çocuğu da aynısını yapacaktır, insanlar ise eğitim sayesinde, çocuğun yaşamına babasının bıraktığı yerden başlamasını sağlar. Böylelikle bilgi bir süreklilik edinir. İnsanlığın ilerlemesi tamamen bu bilgi birikiminin kuşaktan kuşağa aktarımına bağlıdır.

Yirmi yıl boyunca yetişkinlerin çocuklara hiçbir şey öğretmemeye karar verdiklerini hayal et. Bu yalnızca yirmi yıllık bir bilgi kaybı değil, yirmi bin yıl boyunca biriktirilmiş tüm bilginin yok oluşu anlamına gelir. Ve böyle bir kayıp yirmi yıl içinde telafi edilemez; bu boşluğu doldurmak yirmi bin yıl alır çünkü bilgi birikimi kesintiye uğramıştır.

Aynı şekilde Hindistan'daki iki yüz yıllık İngiliz egemenliği de bir boşluk yaratmıştır. Çok eski bir geçmişe dayanan bilgi ve bilgelikle çoğu bağlantılar kesilmiş ve Hindistan'ın, eski uygarlığıyla hiçbir ilişkisi olmayan, tümüyle farklı bir uygarlık ve kültüre dayanan yeni bir kimlik edinmesi gerekmiştir. Hintliler kendi uygarlıklarının çok eskiye dayandığını sanırlar oysa bu konuda yanılırlar çünkü toplumları yalnızca iki yüz senelik bir geçmişe dayanmaktadır. Artık İngilizler Hintlilerden çok daha eski bir toplumdur. Hindistan'ın şu anda sahip olduğu bilgiler süprüntüdür ki bunlar da yalnızca geriye kalmış artıklardan ibarettir. Batı'nın Hindistan'a vermeyi tercih ettiği, kendi bilgisiydi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder