17 Eylül 2010 Cuma

Üçüncü Göz İlmi - 6

Yoga beynin bu kısmının yalnızca üçüncü göz çakrasının etkin duruma gelmesiyle faaliyete geçeceği iddiasını korur. Beynin yarısı üçüncü göz çakrasının altındaki, diğer yarısıysa üstündeki merkezlerle bağlantılıdır. Üçüncü göz çakrasının altındaki merkezler çalışırken beynin sol tarafı kullanılır. Onun üzerindeki merkezler harekete geçtiğindeyse beynin sağ tarafı etkin duruma gelir. O diğer yarının faaliyetleri hiç yaşanmamış olduğunda bunun kavranması da imkansızdır.

İsveç'te adamın biri trenden düşmüş. Hastaneye kaldırıldığı sırada çevresindeki on beş kilometre çapında yayın yapan tüm radyo istasyonlarının programlarını duymaya başlamış. Önce duyduğu sesi bir uğultu olarak tarif ettiği için bunun beynindeki bir hasardan kaynaklandığı düşünülmüş. Ancak iki hafta sonra radyo programlarını net bir şekilde duymaya başlamış ve büyük bir korkuya kapılıp doktoruna ne olup bittiğini sormuş. Doktora radyo programlarını kulağının dibinde bir alıcı varmışçasına net bir şekilde duyabildiğini anlatmış. Doktor ona ne duyduğunu sorunca bir şarkının dizesini tekrarlamaya başlamış; bu doktorun biraz önce evdeyken radyoda duyduğu şarkının aynısıymış. O şarkıdan sonra radyo yayını bitmiş ve doktor da hastaneye doğru yola çıkmış. Yayın yeniden başladığında hastanın duyduğuyla, yayınlanan şeyleri kıyaslayabilmek için hastaneye bir radyo getirilmiş. Bunun sonucunda adamın kulaklarının bir radyo alıcısı gibi işlediği anlaşılmış. En sonunda ameliyat olması gerekmiş yoksa çıldırabilirmiş çünkü programları kapatması mümkün değilmiş. Yayınları istese de istemese de her an duyuyormuş.

Bu olayın kesinleştirdiği bir şey varsa, o da kulağın çok büyük bir potansiyele sahip olduğudur. Bu yüzyılın sonunda kulaklarımızı radyo yayınlarını doğrudan dinlemek için kullanmamız mümkün olabilir. Kulağa yalnızca bir açma kapama düğmesi eklenerek radyo alıcısı gibi kullanılması sağlanabilir. Bu fikir yalnızca adamın geçirdiği tren kazası sayesinde ortaya çıktı. Zaten dünyada birçok yeni buluş, fikir ve bakış açısı kazara ortaya çıkmıştır. Geçmiş bilgilerimize dayanarak kulağın radyo alıcısı gibi işleyebileceğini asla düşünemezdik. Kulak da, radyo alıcısı da duyma işini gerçekleştiriyor, ikisi de alıcı özellikte. Ama radyo kulaktan sonra ortaya çıkmış, kulak ona bir model oluşturmuştur; radyo, kulaklarımız sayesinde anlam kazanmıştır. Kulağın sahip olduğu diğer potansiyel özellikler kazara karşımıza çıkmadıkça bizim için bilinmez olarak kalacaktır.

Benzer bir vaka da İkinci Dünya Savaşı sırasında meydana gelmişti. Bir adam yaralanmış ve bilincini yitirmişti. Bilinci geri geldiğinde gündüz vakti gökyüzündeki yıldızları görebilmeye başladı. Yıldızlar her zaman oradadır ancak Güneş'in parlaklığından dolayı onları göremeyiz; çok uzaktadırlar ve gün ışığı araya girer.

Güneşten yüz binlerce kat daha büyük yıldızlar mevcuttur ama Güneş'e ve dünyaya çok daha uzak mesafededirler. Güneş ışınlarının dünyaya ulaşması yaklaşık dokuz dakika alırken en yakındaki yıldızın ışığının dünyaya ulaşması dört ışık yılı sürer. Güneş ışığı saniyede üç yüz bin kilometre hızla yol alır. Bu hızda bile Güneş ışığının dünyaya ulaşması dokuz dakika alır ve en yakın yıldızın ışığı da dünyaya dört yılda ulaşır. Öyle uzak yıldızlar vardır ki ışıkları bize dört bin yıl, dört yüz bin yıl, dört milyon, hatta dört milyar yılda ulaşabilir. Bazı bilim adamlarına göre kimi yıldızların ışınları Dünya var olmadan önce yola çıkmış oldukları halde ancak gezegenimiz yok olduğunda ona ulaşmış olabileceklerdir. O ışınlar kendi yolculukları boyunca Dünya diye bir olgunun var olmuş olduğunu asla öğrenemeyebilirler.

Bu yaralanmış adamın gördüğü yıldızlar gündüz de vardır ama görünmezler. Oysa o görüyordu! Gözlerine ne olmuştu? Olağanüstü bir kapasite geliştirmişlerdi; bu olay gözlerin potansiyelini ortaya çıkarmıştı. Gözlerimizin bizim farkında olmadığımız, uyur durumda bir potansiyeli olduğunu gösterir ki tüm duyularımız böyle bir potansiyele sahiptir. Bize mucize gibi görünen her şey normalde uykuda olan potansiyelimizin bir anlık açığa çıkışından kaynaklanır. Bu mucize değildir. İçimizde binlerce ortaya çıkmamış mucize gizlidir; kilitli kapılar ardında saklanırlar.

Birkaç dakika önce beynimizin yarısının genelde kullanılmadığından ve yalnızca üçüncü göz çakrasının faaliyete geçmesiyle etkin hale geldiğinden söz ediyordum. Bu yoganın içgorüsüdür. Bu tür içgörüler yakın zamanda edinilmiş deneyimler sayesinde ortaya çıkmış değildir, yirmi bin yıllık bir bilgi birikimine dayanırlar. Bilimin ulaştığı sonuçlara fazla güvenemezsin çünkü bilimin bugün doğruluğuna inandığı bir verinin altı ay sonra yanlışlığı kanıtlanabilir. Oysa yoganın bu içgörülerinin doğruluğu en az yirmi bin yıllık deneyimler sayesinde kanıtlanmıştır. Kendi uygarlığımızın ilk olduğuna dair bir yanılsama içinde olsak da bizden önce de birçok uygarlık var olmuş ve ortadan kalkmıştır. Bizden önce birçok kez insanlık benzer, hatta daha ileri bilimsel gelişmelere erişmiştir ama bu uygarlıklar yok olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder