17 Eylül 2010 Cuma

Üçüncü Göz İlmi - 8

Tibet'te tilak'ın uygulandığı nokta fiziksel aletlerle delinmeye çalışılmıştır. Böylelikle Tibetliler beynin uyuyan kısmındaki gücü öğrenme ve yaşama fırsatını elde etmiştir. Oysa manevi disipline göre Tibet büyük bir ülke olamamıştır. Bunca yol kat edilmiş olmasına karşın Tibet'ten bir Buda çıkmamış olması şaşırtıcıdır. Birçok güç geliştirilmiş, benzersiz birçok bilgi edinilmiş ama önemsiz amaçlar uğruna kullanılmışlardır. Hindistan'da ise bir takım aletlerle deneyler yapmak yerine tüm enerjiyi içsel olarak üçüncü göz çakrasına odaklamaya çalışılmıştır ki üçüncü göz bu kabaran enerjinin gücüyle açılabilsin. Bilinç akışını üçüncü göze odaklamak büyük bir disiplin gerektirir; zihnin yüksek disiplin düzeylerine çıkmasını gerektirir. Genelde zihin aşağı doğru hareket eder; aslında zihin normalde cinsellik merkezine doğru akar. Ne yaparsak yapalım; para kazanmak, statüyü yükseltmeye çalışmak gibi eylemlerde de görünmez bir şekilde motivasyonu sağlayan güç cinsel arzudur. Para kazanıyorsak, bunu yalnızca seksi satın alabilme ümidiyle yaparız. Daha yüksek mevkilerde olmayı arzuluyorsak, bu yalnızca seks partnerleri seçecek ve garantiye alacak güçte olabilmek içindir.

Bu nedenle geçmişte bir kralın ünü sahip olduğu kraliçe sayısıyla ölçülürdü, ki gerçek ölçüt de budur. Yoksa iktidarın ne değeri kalır? Demek ki iktidar, para ve statü dolambaçlı bir yoldan yalnızca temeldeki seks dürtüsünü tatmin etmeye yöneliktir. Enerjin aşağıya, yani cinsel merkeze doğru akmaya devam ettiği sürece manevi olarak eğitilebilmen zordur.

Bu nedenle enerjini daha yüksek düzeylere yönlendirmek istiyorsan cinsel enerjinin doğrultusu tersine döndürülmelidir. Akışın yönü tümüyle tersine çevrilmelidir. Bir geri dönüş yapıp tüm dikkatini yukarıya dönük olarak yönlendirmelisin. Yukarı doğru dikey bir hareket olmalıdır ve bu büyük bir manevi disiplin gerektirir. Atılan her adımda bir yüzleşme yaşanacak ve yapılması gereken fedakarlıklarla karşılaşılacaktır. Engin ve sınırsız olana ulaşabilmek için alt düzeydeki her şeyden kurtulman gerekecek. Bedelin ödenmesi gerekiyor. Böyle bir bedel karşılığında yüce güçler elde ettiğinde onları kötüye kullanman mümkün müdür? Kötüye kullanmak söz konusu olamaz çünkü bu güçleri kötüye kullanma potansiyeline sahip olan kişi bu hedefine ulaşamadan yarı yolda tükenip gidecektir.

Bu nedenle Tibet'te gerçekleştirilen dışsal müdahaleler sonucunda kara büyü de Tibet'ten çıkmıştır. Çok az manevi gelişme mevcut olduğundan bu sınırsız güçlerin kullanılabilir duruma geçmesiyle birlikte şeytani uygulamaların da önü açılıyordu.

Sufiler arasında İsa'yla ilgili bir öykü anlatılır....Hıristiyanlıkta bu öyküden söz edilmez oysa Sufiler Hıristiyanlıkta yer almayan böyle birçok İsa öyküsü anlatırlar. Müslümanlar bile İsa'nın hayatıyla ilgili Hıristiyanlıkta bahsi geçmeyen bazı önemli olaylardan haberdardır. Bu öykü de Sufiler tarafından kayda geçmiştir...

İsa'nın üç öğrencisi vardı ve bunlar onun ölüleri diriltebilme gücünden haberdar olmuşlardı. Onların arzusu selamete ermek veya Tanrı katına çıkmak değil, İsa'nın bu sırrına erişmek ve bu güce sahip olmaktı. İsa onlara bu mantrayı asla kendileri için kullanamayacaklarını söylemişti çünkü zaten bir kez öldükten sonra bu nasıl mümkün olabilirdi?

Başkalarını dünyaya döndürmenin kendilerine ne faydası olacaktı? Onlara isterlerse bunun yerine hiç ölmemeyi öğretebileceğini söyledi. Oysa öğrenciler kendi ölümleri konusunda endişe duymadıklarını, yalnızca ölülerin nasıl diriltilebileceğiyle ilgilendiklerini söylediler.

Sonunda İsa onlarla uğraşmaktan yoruldu ve yöntemi göstermeye karar verdi. Yöntemi öğrenir öğrenmez üçü birden onu bırakıp ölü bir beden aramaya koştular çünkü öğrendiklerini unutmadan, bir hata yapmadan bu yöntemi denemek istiyorlardı. Ne yazık ki önlerine çıkan ilk köyde bir ceset bulamadılar ama bir diğer köye giderken bir iskeletle karşılaştılar. Ceset bulamadıklarına göre mantrayı bu iskelet üzerinde denemeye karar verdiler. Bu bir aslan iskeletiydi. Mantrayı söylediler ve aslan bir anda canlanıp üçünü birden öldürdü! Sufiler ahlaki yönden gelişmemiş bir zihnin kişiyi büyük tehlikeyle karşı karşıya bırakacağını ve bu tip olayların ancak bu şekilde sonuçlanabileceğini söylerler. Bu yüzden birçok sır yanlış ellere düşmemesi için saklı tutuldu. Bilgi sıradan bir insana öyle bir şekilde veriliyordu ki kişi ancak onu almayı hakkettiği zaman bu bilgiye erişebiliyordu.

Sana tilak'la ilgili olarak tüm bunları neden anlattığımı merak edebilirsin. Her çocuğun alnına daha bu konuya aklı ermeden önce bir tilak konurdu. Çocuk büyüyüp de böyle şeyleri anlamaya başladığında tilak'ın gizemini çözerdi. O zamana kadar yalnızca doğru noktayla ilgili bir ipucu verilmiş olurdu. Çocuğun bilinci ne zaman o kapasiteye ererse, bu işaretten de o zaman faydalanabilirdi. Yüz kişiden biri bile tilak'ı kullanma kapasitesine erişse fark etmezdi çünkü o bir kişi yeterli olurdu. Tilak yalnızca bir kişinin üçüncü gözünün farkına varmasını sağlamış olsa bile amacına ulaşmış demekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder