1 Eylül 2010 Çarşamba

Zaman - Uzay ve Ötesi

"Küçük bir çocukken sisli bir sabah tek başıma paslanmaya başlamış bir salıncağa oturdum. Parmaklarımı yerde ileri geri götürürken ayaklarım zorlukla yere değiyordu. Bir anda arkama döndüm. Birinin baktığını düşündüm ama kimse yoktu. Derin bir dinginlik ve ait olma duygusu hissettiğimi hatırlıyorum. Artık yalnız hissetmiyordum.

Bu anı zihnimin derinliklerinde yer etmişti ve otuz yıl sonra zamanda çocukluğuma yolculuk edinceye kadar tamamıyla unutulmuştu. Hayali zaman tünelimden çıktığımda kendimi paslı bir salıncakta oturan beni rahatlatırken buldum. Onu koşulsuz sevdiğimi söyledim. İlerde zor anların beklediğini ama başaracağını ve geleceğinin mükemmel olacağını bilmesini sağladım. Onunla konuştuğumda doğruldu ve ruhundan sanki bir yük kalktı.

Şimdiye geldiğimde şaşırmıştım. Geriye dönüp genç halimi ziyaret etmekle kalmamış, çocuk olarak bu ziyareti de hatırlamıştım! O sisli sabah birinin benimle konuştuğunu hatırlamıyorum ama beni seven birinin yanımda olduğunu hatırlıyorum. Kim olduğunu göremesem de artık kendimi yalnız hissetmeme gerek olmadığını biliyordum"

Geçmiş, şimdiki ve gelecek yaşamların belli bir sırayı izlemediğini ama hepsinin aynı anda yaşandığını düşünüyorum. Ancak bizler lineer (doğrusal) varlıklar olduğumuzdan ve hayatımızı 'geçmiş', 'şimdi' ve 'gelecek' olarak deneyimlediğimizden bu kitap tüm hayatlarımızı sanki sıralı bir şekilde yaşanıyorlarmış gibi anlattı. Şimdi geçmiş yaşamları gözönüne alarak zaman konusunu tartışmak istiyorum. Bu özellikle önemlidir, çünkü çok yakında zamanla ilgili düşünce ve algılamalarımızın değişeceğine inanıyorum.

Bu fikri daha iyi anlamak için bir dans pistinin tavanında asılı duran ve ışınlar yansıtan aynalı bir top hayal edin. Top döndükçe bireysel yansımalar da odada döner. Bir yansımayı alın. Dikkatinizi bu bir tek yansımaya verin. Dikkatinizi verdiğiniz bu bir tek yansımanın siz ve geçmiş yaşamınız olduğunu düşünün. 'İleriye' gidiyormuşsunuz gibi görünüyor.  'Zamanda ilerledikçe' çevrenizdeki sahneler de değişiyor gibi görünüyor. Önünüzde ve arkanızda toptan gelen başka yansımalar da var. Siz hareket ettikçe 'arkanızda' kalıyor gibi görünen yansımalar geçmiş yaşamlarınızdır. 'Önünüzde' gibi görünen yansımalar da gelecek yaşamlarınız. 'Zamanda ilerliyor' gibi görünüyorlar.

Önünüzdeki ve arkanızdaki yansımaların aralarındaki uzaklık sabit gibi görünüyor; belki arkanızdaki en yakın yansımayla aranızdaki uzaklık iki, önünüzdeki en yakın yansımayla aranızdaki uzaklık ta üç fit. Dairesel bir odada olduğunuz gözönüne alınırsa bu uzaklıklar top hareket etse de sabit kalacak. Bu, zamanın tamamıyla sabit olduğunun bir yanılsama olduğu fikrini destekler, çünkü yansımanız odada nereye ilerlerse ilerlesin 'arkanızdaki' en yakın yansımayla aranızda iki fit ve 'önünüzdeki'  en yakın yansımayla aranızda üç fit olacaktır. Bu ölçülebilir ve sabittir.

Bunu geçmiş ve gelecek yaşamlar açısından düşündüğümüzde, eğer bir fit yüz yıla eşitse, o zaman şimdiki yaşamınızla geçmiş yaşamınız arasında iki, gelecek yaşamınız arasında da üç yüz yıl var gibidir. Ancak ışınları takip edip yukardaki (yansımanın kaynağı olan) aynalı topa doğru yükseldiğinizde önünüzdeki ve arkanızdaki en yakın ışınların arasındaki uzaklık değişir ve uzaklıklar gittikçe kısalır. Bu mecazi anlatım geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrılığın nasıl kalkmakta olduğunu gösteriyor. Ne kadar çok Kaynak 'a doğru kollektif olarak ilerlersek zaman ve uzayı algılayışımız da o kadar değişmeye başlayacak. Kaynağa ne kadar çok yakınlaşırsanız geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki sınırlar da o kadar kalkacak.

Zamanın sınırlarının kalkışını anlamanın işte bir başka mecazi yolu. Aynalı toptan gelen bireysel yansımanızı bırakıp zamanda 'ileriye' gidiyorsunuz, sonuçta bir daire yapıp 'geçmiş' yaşamlarınıza gelirsiniz. Bunun gibi eğer zamanda 'geriye' gitseydiniz sonunda bir daire yapıp 'gelecek' yaşamlarınıza gelirdiniz.

Oda duvarlarındaki yansımaların tümü ayrı ve bireysel gibi görünüyor. Bazı yansımalar gelecek yaşamlar, bazıları geçmiş yaşamlar ve bazıları da başka insanların yaşamları gibi görünüyor. Ancak bireysel yansımanızdan Kaynak ' a, aynalı topa doğru ilerleseydiniz tüm yaşamların -geçmiş, şimdiki ve gelecek - tüm insanların ve tüm maddenin aynı Kaynak 'tan yayıldığını görürdünüz. Kimseden ayrı değiliz. 'Geçmiş' ve 'gelecek' dediklerimizden de ayrı değiliz. Tüm yaşamlar şu anda birlikte, içiçe geçmiş ve birbirine bağlı durumda.

Şu anda fiziksel dünyamızı yöneten yasalar gözönüne alınırsa zamanı değiştirmek olanaksızdır. Ama ya zaman akışkan bir şeyse? Ya zaman, ritmik olarak yüreği çarpan bir evrende genişleyip büzülüyorsa? Ya zaman algımızın bir ürünüyse? Algımızı dramatik bir şekilde değiştirip, tüm varoluşun çıktığı zamansız bir kaynağa girebildiğimizi düşünün. Zaman ve uzayı ortaya çıkaran boyutsuz planlara girebildiğinizi düşünebiliyor musunuz? Bu önermeler gözönüne alınırsa zamanı gerçekten değiştirebiliriz. Herbirimizin 'zamanı' hem algılayan hem de tanımlayan olduğuna inanıyorum.

Kuantum fizik yasaları hızla egemen oluyor. Bu değişimlerin nedeninin şu anda gezegenimize yansıyan enerji dalgaları olduğuna inanıyorum. Geçmiş, şimdi ve gelecek içiçe geçiyor.

'Öteki tarafta' yaşadığım ölüme yakın deneyim beni bir kendini - anlama ve 'eve' giden yolu tekrar bulma arayışına sürükledi. Işığa ölmeden de gidilebileceğini sezgisel olarak biliyordum. Hem 'evde olup' hem de fiziksel bir bedende var olmanın bir yolu olduğunu biliyordum. Fiziksel boyutla birarada bulunan sınırsız boyutların olduğunu ve bunların farkında olmak için tek yapmamız gereken şeyin kanal ayarı yapmak olduğunu sezgisel olarak biliyordum. Oraya gitmek için ölmeye gerek yok. Şu anda sayısız radyo yayını evinize geliyor. Radyonuz açık olmayıp kanal ayarı yapılmadığı sürece yayınları dinleyemezsiniz. Bizim de yapmamız gereken tek şey iç yayını bulup kanal ayarı yapmak.

Birçok insan ölününce gidilen yerin 'cennet' olduğunu düşünür. Güdüsel olarak bilinçaltı düzeyden cennetin bulutların üzerinde bir yer olduğunu düşünürüz. Ancak Cennet/Yuva gökyüzünde değildir. O şimdi buradadır. O fiziksel gerçekliğimizle birarada bulunan bir boyuttur. Bu boyuta yakın olduğunuzu bilmenin bir yolu eşzamanlılıktır; örneğin bir şeyi düşünürsünüz ve olur; bir şeye ihtiyaç duyarsınız belirir; birini düşünürsünüz arar. Işıktayken düşünce ve yaratılış arasında zaman yoktu. Düşüncelerimiz aynı anda beliriyordu. Bu boyuta yaklaştıkça düşünceleriniz de fiziksel dünyada daha hızlı belirir.

Dışarıda siz olmayan hiçbir şey yok. Gerçeği doğrusal olarak algılamamız nedeniyle bunun entellektüel olarak anlaşılabileceğini veya ayrıntılı bir şekilde yazılabileceğini sanmıyorum. Ancak hepimizin derinlerde bir yerde bunu gerçekten bildiğimize inanıyorum. Derinlerde bir yerde bu hissin nasıl bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. En doyumlu insan bile bu mükemmel birlik, bir olma bölgesini arar, özlemini çeker ve anımsar.

Evren'in her bölgesi aslında sizin bir parçanızdır. Hayret verici parçalardan oluşan bir bileşimsiniz. Genellikle kendimizi bedenlerle özdeşleştirir, diğer tüm yönlerimizden ayrı hissederiz. Bazen çocuklarımızla ve hatta mallarımızla özdeşleşiriz. Ama aslında mucizevi bir enerji okyanusunda yaşıyorsunuz ve bu enerji akışının her parçası sizsiniz. Bu parçaları devasa bir orkestra olarak hayal edebilirsiniz. Tüm parçalar arasında uyum olursa tüm evrende dalgalanan bir titreşim yaratılır.

Kızılderili atalarım her şeyle 'doğru ilişki' içinde olmak derken bunu kastediyorlardı. Her şeyle doğru ilişki içinde olmak demek her şeyde var olan yaşamı yüceltmek ve takdir etmek demektir. Size hayat veren hayvan veya bitkiye saygı duymaktır. Tüm hayata saygı duymaktır. Komşularımızın gerçeklerini dinlemek, gerçekten dinlemek ve saygı duymaktır. Çünkü onlar sizden ayrı değiller. Siz onlarsınız!

Her şeyle 'doğru ilişki' içinde olmak demek kollektif ruhun diğer tüm parçalarıyla uyum içinde yaşamaktır. Bunu yapabilmenin bir yolu da başkalarının gerçeklerini koşulsuz ve yargılamadan anlamak ve kabul etmektir. Yaşam gücünün diğer tüm parçalarına şefkatli ve bilinçli yaklaşmaktır. Bu, nerede olursanız olun ve çevrenizde ne olursa olsun orada var olan yaşam gücünü kabul etmek ve yüceltmek demektir. Şunu bilin ki klavyenizde de, pencerenizin dışındaki elma ağacındaki kadar hayat var. Çevrenizdeki tüm yaşamı yüceltin, kabul edin ve sevin, çünkü hepsi sizin farklı hallerinizdir. Yargıladığınız her şey sizi daha da ayırır. Sevdiğiniz her şey tüm parçalarınızın orkestrasının (bütününde Tanrı 'nın) tüm evrende titreşip şarkı söylemesini sağlar.

İçinizdeki ve dışınızdaki Yüce Ruh yaptığınız her şeyde sizi kutsasın ki tüm yaşamlarınızdaki bütün hayalleriniz, muhteşem ve sürekli genişleyen evrende sonsuza dek hepimiz için neşe yaysın!

DENISE LINN (Geçmiş Yaşamlar, Bugünün Hayalleri kitabından)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder